Bireyler kötü doğabilir mi? Ya da mükemmel bir karakterle, doğuştan tamamen iyi olabilir mi? İnsanı yönlendiren şey toplum mudur, yoksa iyilik ve kötülük bireyin karakterinde mi vardır?
Bir filmde bu tartışmaya şahit olmuş, üzerine uzun uzun düşünmüştüm. Başka bir filmde ise şu söz dikkatimi çekmişti:
“Kişi kötüyse, her seferinde bilinçaltına ya da geçmişte yaşadıklarına dayandırmak ne kadar doğrudur? Belki de kişi zaten kötüdür. Neden bahane bulmaya çalışılır?”
Bu düşünce beni iki uç örneğe götürdü.
Bir yanda Ernesto vardı. Devrimden sonra, etnik olarak hiçbir bağının olmadığı, hatta hiç görmediği Afrika’da bile devrim yapmaya çalışmıştı.
“Başkasına atılan tokadı yüzümde hissederim,” demişti. O kadar derin bir empati ve iyilik duygusuna sahipti.
Diğer yanda ise zalim hükümdarlar, diktatörler vardı. Mesela Hitler… Ne yaşamış olursa olsun, yaptığı kötülüklerin bir izahı olamaz. İnsanları yakıp sabun hâline getirecek kadar ileri gitmiş, akıl almaz zulümler yapmıştır. Nice liderler, kendi çıkarları uğruna, kendi halkından insanları bile katletmiştir. Bu kötülükleri savunmak elbette söz konusu dahi olamaz.
Nihayetinde şunu söyleyebiliriz:
İyilik de kötülük de insanın içinde vardır. Ne her kötülüğü mazur gösterecek kadar ileri gitmeli, ne de her iyiliğe bir kılıf uydurmaya çalışmalıyız. Sonuçta insan ya iyidir ya da kötüdür.
Ancak benim vardığım sonuç şudur:
İyilik er ya da geç ödüllendirilir, kötülük ise mutlaka cezasını bulur.