BAYRAMLIKLARIMIZI GİYDİK, ÇOCUKLUĞUMUZU BULAMADIK

Yayınlama: 04.06.2025
11
A+
A-
HAYATTIN LABİRENTİNDE Sanat, Felsefe, Edebiyat, Kültür ve Yaşam. Yazar, Şair, Ressam, Yaşam Koçu

Hepimiz benzer sabahlar yaşamadık mı? Alarm kurmaya gerek kalmadan erkenden açılan gözler… Başucunda özenle hazırlanmış bayramlıklar… Annenin telaşı… Her evde farklı bir sofra ama aynı heyecan. Annenin yaptığı bayram tatlısı, babanın cüzdanından uzattığı ilk harçlık, dedenin dualı elleri, çocukların şeker kavgası… Hepsi birer bayramdı aslında. Şimdi aynı sabah, aynı kıyafet ama farklı ruh hali… Biz bayramı kaybetmedik, sadece o sahneleri yaşamayı bıraktık sanki. O zamanlar hep birlikte aynı duygunun içindeydik: Bayram sabahı çocuk olmaktı en büyük bayram.

Şimdi aynı sabahlar tekrar tekrar geliyor. Kıyafetler belki yeni ama içimizdeki o eski coşku nerede? Aynı giysileri giyiyoruz ama o ilk günkü kalp çarpıntısını giyemiyoruz sanki.

Beni en çok etkileyen şey, şimdi rahmetli olan bir akrabamın özellikle bayramlarda ablamla ikimizin avuçlarına, arasına para sıkıştırılmış tertemiz ve özenle katlanmış bir mendil bırakmasıydı. Sadece bir mendil değil… İçine iliştirilmiş zarafetin, düşüncenin, inceliğin hediyesiydi. Bu, yalnızca bir para verme şekli değil; bir kültürün, bir zarafet anlayışının, bir kalp terbiyesinin ifadesiydi. Şimdi düşünüyorum da… O mendilin içine saklanmış zarafet hâlâ avucumun içini ısıtıyor. Esas olan, o dokunuşun anlamıydı. Bir mendil kadar inceydi bayramlar.

Birçoğumuzun söylediği cümle vardır: “Üstümde bayramlıklar var… ama içimde çocukluğum eksik. ”Bayramlıklar tamam da… Peki, çocukluğumuz nerede?

Artık sadece üzerimizi giyiyoruz, içimizi değil. O eski coşkunun, şeker tadında sabahların yerini biraz zoraki tebessümler, biraz da kalıplaşmış programlar aldı. Sanki yıllar geçtikçe bayramlar değil, biz değiştik. Ya da en kötüsü… Büyürken bir şeyi eksik büyüttük: Neşemizi.

Eskiden mektuplar ve telefon aramalarıyla iletilen iyi dilekler, şimdi mesajlaşma uygulamaları, sosyal medya ve görüntülü aramalar aracılığıyla anında paylaşılıyor. Özellikle gençler, sevdiklerine dijital platformlardan renkli, yaratıcı ve hızlı bayram kutlamaları gönderiyor. Zamana karşı yarışır gibiyiz. Teknoloji, mesafeleri kısaltarak bayramların sıcaklığını her an hissettirmeyi mümkün kılsa da, yüreklere dokunuş eksik kalıyor.

Artık bayramlar geliyor ama gelmiyor gibi… Takvimde var, ama ruhumuzda eksik. Bayramlar giderek içi boşalan, sıradanlaşan ve ruhunu kaybeden bir “formalite” hâline geliyor. O eski sokaklar sustu. Kapılar çalınmıyor, ayak sesleri azaldı. Bayramlar evlere sığdı belki ama ruhlardan taşmadı. Harçlıklar kartla gönderiliyor, ziyaretler “müsaitsen uğrarız”a dönüşüyor. Çocuklar artık şeker toplamıyor, Wi-Fi şifresi soruyor.

Ve belki de en acıklısı şu: O zamanlar büyüklere el öpmek gerçekten bir saygıydı. Şimdi sadece görev gibi. Küçükken o elleri öptüğümüzde dualarla şevkat verilirdi, kalpler bir olurdu.

Günümüzde bayramlar, tatil olarak da değerlendiriliyor. İnsanlar bayram tatilini fırsat bilip önceden planlar yapıyor; kimi seyahate çıkıyor, kimi dinlenmek için şehir dışına gidiyor. Bayram öncesinde yapılan tatil planları, otellerde ve tatil beldelerinde yoğunluk oluşturuyor. Bu durum, bayramların geleneksel ruhunun yanında modern bir tatil anlayışını da beraberinde getiriyor. Bazıları için bayram sadece aile ziyareti değil; yeni yerler görmek, dinlenmek ve günlük hayatın stresinden uzaklaşmak için bir fırsat hâline geldi.

Çocukluğumuzu yitirdiğimiz yerde bayramı da unuttuk belki. Bayramı geri almak için geriye gitmeli… Bayram sabahı üzerimize giydiğimiz bayramlıklar kadar, içimize de bir şeyler giymeliyiz. Mesela biraz heyecan, biraz durup hatırlama, biraz çocukluk… Çünkü bayram sadece giyinmek değil. Hatırlamaktır, hissetmektir. Gelenek dediğimiz şey, hatırlamakla yaşar.

Hepsi birer bayramdı aslında. Biz bayramı kaybetmedik; sadece o sahneleri yaşamayı bıraktık..

Bugün, artık eski bayramların o saf, o masum sevinci pek kalmadı. Ne sokaklar dolup taşıyor ne çocukların kahkahaları yankılanıyor eski heyecanla. Ama unutmayalım ki bayramların en gerçek anlamı, birlikte olduğumuz anlarda, elimizi uzatabildiğimiz insanlarda gizli.

Ve durup bir an düşündüğümüzde…

Bayram aslında hiçbir zaman dışarıda bir yerde olmadı. Ne alınan bayramlıklarda, ne yapılan alışverişlerdeydi. Bayram hep insanın içindeydi. Temiz bir niyetin, sıcak bir dokunuşun, bir hâl hatır sormanın içinde.

Ve belki artık en çok da şunu öğrenmeliyiz: Büyümek, bayramı dışarıda değil, içinde aramayı öğrenmekmiş. Artık kapı kapı ziyaretler etmiyoruz belki, ama hâlâ kalpten kalbe gidebiliriz. Bir mendilin içine gizlenen harçlık gibi, biz de sevgimizi incelikle sunabiliriz.

Çocukluğumuzu bulamasak da… Belki bir çocuğun bayramı olabiliriz. Unutmayalım, bayramın en güzel hâli, paylaşılan mutluluktur.

Bayramlar aslında sadece giydiğimiz yeni kıyafetlerden, ziyaret edilen evlerden ya da alınan hediyelerden ibaret değil. Bayramın ruhu en çok da paylaşmanın, beraber olmanın, yüreği ısıtmanın içinde saklıdır.

Eski bayramlar artık yok belki. Artık çocukların sokaklarda neşeyle koştuğu, kapı kapı gezip harçlık ve şeker topladığı günler azaldı. Ama bayramın ruhu hiç değişmedi. O ruh, en çok da paylaşmanın, birlikte olmanın, sevginin içimizde yaşadığı anlarda saklı.

Bayramlıklarımız yerli yerinde… Ama içimizde bir boşluk var. Belki de çocukluğumuzu aramaktan vazgeçip, onu bir çocuğun sevincinde yaşatmayı denemeliyiz.

Çocukların bayramı olmak, onlara küçük bir mutluluk armağan etmek, onların yüzünde açan o samimi gülümsemeyi paylaşmak… Aslında kendimize en büyük hediyeyi vermektir.

Çocukların gözlerindeki o ışıltıyı görmek… İşte bayramın gerçek tadı bu.

Bayramlıklarımız tamam, ama içimizde eksik kalan hep aynı: Saf, telaşsız, küçük sevinçler… Belki çocukluğumuzu aramak yerine, onu bir başkasına yaşatmalıyız.

Okurken içinde bir şey kıpırdadıysa, usulca “Ben de böyle hissediyorum.” dediyse yüreğin… Biliyorum, sen de bayramlıklarınla büyüdün ama çocukluğunu geride bıraktın.

Berrin Kupik

 

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.