Geçenlerde yine dostlarla bir araya geldik, samimi bir ortamda laf döndü dolaştı, her zamanki gibi yaş meselesine geldi. Tam da o sırada, aramızdan biri hafif bir tebessümle “Ah be, gençtik bir zamanlar…” deyiverdi. Hepimiz güldük ama aynı anda bir iç çekiş oldu sanki. O cümlede öyle bir şey vardı ki, insanın içine işler. Dedim ki kendi kendime, bu sadece bir cümle değil, aslında hepimizin içinden geçen ama dile getirmediği bir duygu. İşte o yüzden bu satırlara böyle başladım…
“Genç miydik gerçekten? Yoksa hala genç miyiz de farkında değil miyiz?”
Aslında yaş dediğimiz şey, yalnızca bir rakamdan ibarettir… Bazen ruhumuz yaşlanır, bazen de bedenimiz. Ama asıl mesele, hangi tarafın kazandığıdır. Kimi insanlar yaş aldıkça hayata daha sıkı sarılır, merakı hiç bitmez ve hayatı hiç solmaz. Kimileri ise genç yaşta bile yorgundur, hayattan usanmış gibi yaşar. İşte ben onlara “genç yaşlılar” diyorum…
Yaşlanmak doğanın kanunu ama genç kalmak, insanın kendi seçimidir. Peki, sen ruhen kaç yaşındasın?
Bazı insanlar yaşlanmaz. Evet, yanlış duymadınız! Onların saçlarına aklar düşse de, yüzlerinde yılların izleri olsa da ruhlarındaki gençlik duygusu hiç eksilmez. Çünkü gençlik, yıllarla ölçülemez; ruhla, heyecanla, merakla ve yaşama sevincini kaybetmemekle ilgilidir. İşte onlara “ genç yaşlılar” demek ne kadar da doğru.
Bazı insanlar vardır ki yaşları genç olmasına rağmen bilge ruhludurlar. Onlar zamana meydan okuyan değil, zamanı anlayanlardır. Gençliğin heyecanı yerine olgun düşünen ve olgun davranan kişilerdir.
Genç yaşlılar, hayatı bir telaş içinde tüketmez, zamanı ağır ağır yudumlarlar. Çünkü bilirler ki her şeyin bir vakti, her anın kendine has bir değeri vardır. Aceleye getirilmiş anların, tadı tam çıkmamış sohbetlerin peşinde koşmazlar. Sabırla beklemeyi, her işin olgunlaşmasını izlemeyi bilirler. Okudukları satırlarda kaybolur, gezdikleri yerlerin ruhunu hisseder, sohbetlerin derinliğinde sakince dolaşırlar. Güzel manzaralar karşısında hayal güçlerini serbest bırakır, anı yaşarken geleceğe ilham bırakırlar.
Belki de bu yüzden, yaşıtları büyük hayallerin peşinden koşarken, onlar hayatın özünü anlamaya çalışır. Daha az konuşur, ama her kelimenin ağırlığını bilirler. Daha az tüketir, çünkü gerçek zenginliğin sadelikte saklı olduğunu keşfetmişlerdir. Her anın içinde saklı olan duyguyu doyasıya hissetmeyi tercih ederler.
Onları yorgun sanırsınız, oysa onlar hayatı tüketerek değil, tadını çıkararak yaşamayı öğrenmişlerdir. Onları sessiz sanırsınız ama aslında kelimeleri özenle seçer, boş sözlerle zamanı harcamazlar. Onları duygusuz sanırsınız, fakat onlar hisleri yüzeyde değil, ruhlarının en derin köşelerinde sakince, ama en yoğun haliyle yaşarlar.
Gerçek gençlik, bedenin değil, ruhun meselesidir. Merakını, heyecanını ve hayallerini diri tutan biri için zamanın hiçbir hükmü yoktur. Bazıları yıllar geçtikçe gençleşir, bazıları ise gençken bile hayattan yorgundur.
Bir gün, küçük bir ergen dediğimiz bir çocuk parkta yaşlı bir adamın yanına oturmuş. Adam elindeki bastonla toprağa şekiller çizerken çocuk merakla sormuş: “Dede, ne yapıyorsun?” Yaşlı adam gülümseyerek cevap vermiş: “ Zamanın izlerini çiziyorum.” Çocuk şaşırmış, anlamamış. “ Ama zaman görünmez ki! Onu nasıl çizebilirsin?” Adam, gözlerini hafifçe kısarak uzaklara bakmış ve demiş ki: “ Zamanı görmek için acele etmemek lazım evlat. Baksana, şu ağaca… Sen onun sadece burada durduğunu sanıyorsun, ama o yıllardır büyüyor, dallarını güneşe uzatıyor. Rüzgârın sesini duyuyor musun? O sadece esip gitmiyor, ağaçlara şarkılar söylüyor. Şu serçeye bak, küçücük ama nasıl da neşeyle cıvıldıyor! Zamanı anlamak için durup izlemek gerekir, koşarak değil.”
Çocuk bir an düşündü, sonra gülümsedi. Ayağa kalkıp koşturmak yerine, yaşlı adamın yanına oturup toprağa şekiller çizmeye başladı. Çünkü fark etmişti: Hayat, hızla yaşanacak bir yarış değil, tadı çıkarılacak bir yolculuktu.
İşte genç yaşlılar böyle insanlardır. Zamanı tüketmek yerine, onun içinde yaşamayı seçerler. Her anın kıymetini bilir, telaşla geçip gitmek yerine durup izlerler. Peki ya sen? Hayatı hızla tüketenlerden mi, yoksa her anı gerçekten yaşayanlardan mı olmak istersin?
Harika! Gel birlikte genç kalmanın sırrını keşfedelim ve ruhumuzun gerçek yaşını anlamayabilmek için önce bir durup kendimize şu soruları soralım:
Küçük mutluluklar bizi ne kadar etkiliyor? Küçük mutluluklar sandığımızdan çok daha büyük etkiye sahiptir. Bazen bir dostla içten bir sohbet, bazen de güzel bir manzara karşısında duyduğumuz huzur, ruhumuza sessizce dokunur.
Bir çocuğun kahkahası içimizi ısıtıyor mu? Kahvemizi yudumlarken gerçekten tadını hissediyor, bir çiçeğin kokusunu içimize çektiğimizde duyularımızı canlandırabiliyor muyuz?
Güneşin sıcaklığını tenimizde hissedip bize sunduğu yaşam enerjisini fark ediyor muyuz? Nefes almanın bile başlı başına bir armağan olduğunu anlayabiliyor muyuz?
Hayat, çoğu zaman büyük şeylerde değil, bu küçük ama derin anlam taşıyan anlarda saklıdır. Önemli olan, onları fark edebilmek ve gerçekten yaşayabilmektir.
Hayallerimiz, bizi ileriye taşıyan en güçlü motivasyon kaynağımızdır. Peki, biz gerçekten hayallerimizin peşinden gidiyor muyuz?
Geleceğe dair hayaller kuruyor muyuz? Yoksa günlük koşuşturmanın içinde onlara yeterince yer açamıyor muyuz?
Yeni hedefler belirleyip heyecanla peşlerinden gitme cesaretini gösteriyor muyuz? Yoksa sadece hayal etmekle yetinip, adım atmaktan mı çekiniyoruz?
Bizi heyecanlandıran şeyler için harekete geçiyor muyuz? Yoksa “ bir gün yaparım” diyerek hayallerimizi erteleyenlerden miyiz?
Unutma, hayaller sadece düşünüldüğünde değil, peşinden gidildiğinde gerçeğe dönüşür. Küçük de olsa bir adım atmak, hayallerine yaklaşmanın en güzel yoludur. Peki sen hayallerin için ne yaptın?
Zamanın hızıyla yarışmadan yaşayabiliyor musun? Panik ve telaş içinde koşuşturmak yerine, bazen durup nefes alıp hayatın akışını hissedebiliyor musun?
Eğer bu sorulara içten bir “ Evet” diyebiliyorsan, ruhun hala genç demektir. Çünkü genç kalmak, sadece yaşla ilgili değil, hayata nasıl baktığınla ilgilidir. Çünkü gençlik, bir rakam değil; hissetmek, keşfetmek ve tutkuyla yaşamaktır.
Öyleyse, hep birlikte içimizdeki o genç ruhu yaşatalım!
Eğer baktığından fazlasını görebiliyorsan, sustuğunda bile birçok şeyi anlatabiliyorsan, belki de sen de bir genç yaşlısındır