Bir zamanların içinde, herhangi bir zamanda yaşıyorduk. Belki de farkında olmadan tarihe imza atıyorduk. Henüz büyük inançlar, büyük öğretiler ortaya çıkmamıştı. Bizse piramit inşa etmekle meşguldük.
Ben sıradan bir işçiydim. Taşları nasıl kaldıracağımızı, hangi kaldıraçlarla yukarı taşıyacağımızı iyi bilirdik. Ufak ama zekice tasarlanmış makinelerle, devasa taşları kaldırır ve piramidin bir parçası haline getirirdik.
Başımızda bir dahi vardı; hangi açılarla taşları yerleştireceğimizi o söylerdi. Ben ise sadece bir işçiydim. Ne derse yapar, görevimi yerine getirirdim. Tek amacım, iyi bir yevmiye alıp ailemin geçimini sağlamaktı. Neyse ki güçlüydüm; bu sayede iyi kazanıyordum. Herkesin harcı değildi o taşları taşımak.
Taşları istenilen yere, istenilen açıyla bırakır, sonra yeniden başka bir taş alır ve tekrar yerleştirirdim. Mühendis beni tebrik etti mi, o gün huzurla uyurdum. Zamanla durumum iyileşti, aileme daha iyi bakar oldum.
Yevmiyemi zekâmdan değil, gücümden alırdım. Mühendis ise bilgisini bizden saklardı; maharetini sır gibi korurdu. Karakter olarak pek parlak sayılmazdı ama teori ve pratikte iyiydi hani…