Bir gölgem var. Evimde beni izliyor. Bazen bir pati sesiyle, bazen bir miyavla… Vicdanımın tam yanında. Adı: hayvan sorumluluğu. Ve bu gölge, iyi ki hiç kaybolmuyor. Yumuşacık patilerine dokunmak, tüylerini hissetmek adeta terapi gibi.
Patili bir dostun sorumluluğunu almak, sandığımızdan çok daha fazlasıdır. Bir kap mama ve birkaç sevgi dokunuşundan ibaret görünse de, aslında aile yapımızı güçlendiren, çocuklarımızın empati damarını besleyen, kişisel olarak ruhumuza iyi gelen ve toplumsal dayanışmayı artıran görünmez bir bağdır. Bu yazıda, bir hayvanı sahiplenmenin sadece bir iyilik değil; insan olarak bize yeniden iyi hissettiren, içimizdeki şefkati uyandıran en güçlü eylemlerden biri olduğunu ele alacağız. Çünkü bazen dünyayı değiştirmek, sadece bir pati iziyle başlar.
Bir hayvana zarar vermeden yaklaşmak, vicdan ve merhametin sınırıdır. Kaç kez sokakta yaralı ya da hasta bir hayvan gördük ve etrafından dolaşıp geçtik? Sanki iğrenilecek bir şeymiş gibi. O an şunu düşünelim: Hayvanlar bize görünmez değil; biz onlara körüz.
Şehrin kaldırımları aceleyle yürüyen insanlarla dolu; kimse bir canlının gözünün içine bakacak kadar yavaşlamıyor. Oysa çöpün kenarında bekleyen zayıf bir köpek, çamura bulanmış kanatlarıyla yorulmuş bir güvercin ya da bir kaldırım taşının üzerine çömelmiş tekir bir kedi… hepsi aynı soruyu fısıldıyor: “Beni fark ettin mi?”
Fark etmek bazen bir kap su, bazen yavaşlayan bir adım ve okşayan bir el, bazen de hiç konuşulmayan bir vicdan cümlesidir.
Beni her yere takip ediyor; ne gece unutuyor, ne sabah. İlk bakışta “hayvan sorumluluğu” zor gibi görünür, ama aslında hayattaki en kolay, en güzel ve insana en iyi gelen duygulardan biridir. Yemek vermediğinizde sizden hesap sormazlar, nankörlük etmezler; verirseniz yer, sevgi gösterirseniz daha çok severler. Eve geldiğinizde sizi onlardan daha çok özlemle bekleyen bir canlı yoktur. Mutluluğunuzu, kederinizi, sessizliklerinizi bile hissederler.
Çocukken bana, “Her evin bir kedisi ya da köpeği olur,” derlerdi. Büyüdüm, gördüm ki: Her insanın bir hayvandan sorumluluğu var. Fakat bu sorumluluk çoğu zaman zayıf cümlelerle geçiştirilir, gerçek anlamıyla anlatılmayabilir. Sorumluluk kanunda yazmaz; sokakta ve ailede öğrenilir. Bir çocuğun gözlerinde o sevinci gördüğünüzde büyür. Üşümesin diye karton bulup dükkânın kenarına koyduğunuzda merhamet, iyilik ve sorumluluk sessizce kök salar.
Biz hep büyük sorunları konuşuyoruz: ekonomi, seçim, teknoloji, gündem… Ama bir hayvana iyi gelmek, bazen dünyanın bütün konuşulanlarından daha yüksek sesle içimizden bir şey söyler:
“Hâlâ insanız.”
Kimisi “sokak hayvanı” diyor. Ben “sokak kaderi, sokak kuytularının çaresizleri, bir lokmaya ve sevgiye muhtaç masumları” diyorum. Çünkü kaderi belirleyen çoğu zaman onların değil, bizim kararlarımız. Kapı önüne bir tas su koymak ya da koymamak önemsiz gibi görünür; ama onların dünyasında bu, hayatta kalmak ile unutulmak arasındaki çizgidir.
Ve itiraf edeyim: Bu satırları, insanlığımızı yeniden hatırlamak için yazıyorum. Hepimizin içinde bir merhamet damarı var; iyi duygular, en sonunda her zaman kötü olana üstün gelir. Bu iyiliği en saf hâliyle gösterebileceğimiz yerlerden biri de pati dostlarımız… Onları sahiplenmek, yalnızca bir hayvanı eve almak değil; bize “can yoldaşı” oldukları gibi, bizim de onlara gerçek bir dost olmamız değil midir?
Bir annenin çocuğunun elini tutması gibi, hayvanlar da bu şehirde yalnız olmadığımızın en sessiz kanıtıdır. Gökyüzü kadar, sokaklar kadar, evler kadar onların da hakkı var.
Dinimize göre hayvanlar bize Allah’ın emanetidir. Yaşayan her canlının bir hakkı vardır; çünkü her birinin arkasında aynı Yaradan’ın nefesi, aynı iradenin tecellisi bulunur. Onların farklı özellikleri bize üstünlük yarışı için değil, sorumluluğu hatırlatmak için verilmiştir. Gücümüz; bizden daha zayıf olana iyi davranabildiğimizde anlam kazanır. Saf sevgi, koşulsuz sadakat ve içgüdüsel koruma duygusu; yaratılmışların içinde en berrak haliyle hayvanlarda görünür. Bu yüzden hem dinimizin gereği hem insan olmanın onuru olarak onlara vicdanla, merhametle, adaletle yaklaşmak zorundayız.
Hayvanlarla büyüyen çocuklar, farkında olmadan merhameti öğrenir. Mama kabını doldurmak, suyunu yenilemek; küçük yaşta sorumluluk duygusunu geliştirir. Sessiz bir canlının duygusunu anlamaya çalışmak, empatiyi güçlendirir. Bir hayvanın sevgisi karşılıksızdır, sadakati nettir. Çocuk zamanla anlar: Güçlü olmak; koruyabilmekten geçer.
Bir evde hayvan varsa; o evde sesler daha yumuşaktır, kalpler daha duygu yüklüdür, çocuklar daha mutludur. Çünkü bilirler ki: Yanlarında, onları koşulsuz seven bir “gölge” vardır.
Bugün pek çok psikolog; hayvanlarla büyüyen çocukların daha merhametli, sabırlı ve güvenli bireyler olduğunu söylüyor. Çünkü çocuk, konuşamayan bir canlıyı anlamaya çalışırken aslında insanı anlamanın ilk adımını atıyor. Yargısız sevgiyi görüyor, sadakatin ne demek olduğunu hissediyor. En önemlisi, gücün; sahip olmaktan değil, koruyabilmekten geçtiğini öğreniyor.
Hayvanlara iyi davranmak yetişkinlere de iyi gelir. Sessiz bir canlının güvenini kazanmak, günün stresini ve kalbin ağır yüklerini hafifletir. Onları beslerken yalnızca bir canlıyı doyurmayız; içimizdeki merhameti de tazeleriz. Bir pati sesi evin havasını değiştirir, bir bakış ruhun dengesini kurar. Çünkü iyilik büyür, özellikle de yetişkinliğin yorucu dünyasında.
İyilik yapmanın verdiği iç huzur tarif edilemez; hele ki bu iyilik aç, susuz, hasta veya yardıma muhtaç bir canlıya uzanıyorsa. Bir tas su, bir kap mama, sıcak bir dokunuş… Küçücük şeylerdir ama kalpte büyük kapılar açar. Hayvanlara yapılan iyilik dışarıdan sade görünür; ama içimizde büyük bir huzura dönüşür.
Ben de bir hayvan sever olarak evimde iki kediye bakıyorum. Başka canlara elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum; yine de bunun yeterli olmadığını biliyorum. Dinimizde “herkes hakkıyla zekâtını verse, fakir insan kalmaz” denir ya; aynı şeyi hayvanlar için de düşünüyorum. Herkes bir ya da birkaç hayvana destek olsa, sokaklarda çaresiz tek bir can kalmaz.
Belki abartıyorum, belki eksik söylüyorum ama tek dileğim şu: Sokakta zor durumda kalan, aç, üşüyen, yaralı hiçbir pati sokakta kalmasın. Hepsi sevgiyle sarılan sıcak kolların arasında yer bulmasını dilerim…