KOÇLUK: HAYATIN GÜRÜLTÜSÜNDE İÇ SESİNE ALAN AÇMAKTIR

Yayınlama: 26.12.2025
7
A+
A-
HAYATTIN LABİRENTİNDE Sanat, Felsefe, Edebiyat, Kültür ve Yaşam. Yazar, Şair, Ressam, Yaşam Koçu

“En son ne zaman kendin için bir şey istedin?”
Ve ardından gelen uzun bir sessizlik…

Bu soru kolay değildir.
Çünkü cevapsız kalması bir eksikliği işaret eder. İnsan çoğu zaman neyi kaybettiğini bilmez; sadece yorulduğunu hisseder. Ve bu yorgunluğun adını genellikle “yoğunluk” koyar.

Şimdi, herkesin kendinden bir şeyler bulacağı birkaç tanıdık hâle bakalım.

Sabah alarmdan önce uyanan bir kadın…
Günü kendisi için değil, herkes için başlatır. Çocukların okulu, dersleri, servis saatleri, eksikler… Gün, o uyanmadan çoktan hızlanmıştır. İşten gelir gelmez mutfağa girilir, ev toparlanır, herkesin ihtiyacı karşılanır. Gün bittiğinde aklından geçen tek soru şudur:  “Şükür bugün de işler halloldu. Hepsi bitti mi?” Kendine sıra yine gelmez. Çünkü evde, işte, alışverişte, herkesin ihtiyaçlarını gidermede kısaca her yerdedir.

Bir adam…
İşten eve dönerken yorgundur ama nedenini tam tarif edemez. Hayatında bir şeylerin yolunda olmadığını hisseder, “değişmek istiyorum” der ama neyi istediğini söyleyemez. Çünkü uzun zamandır yalnızca sorumluluklarını yerine getirmekte, kendi sesini dinlememektedir.

Aksine, çağımızın en yaygın hâlidir. İnsanlar başkalarına, hayata, beklentilere yetişirken kendilerini sessizce ihmal eder.

Burada dikkat çekici olan şudur:
Kimse bilinçli olarak kendini ikinci plana atmaz. Bu, bir tercih gibi görünmez. Daha çok, alışkanlık hâline gelmiş bir ertelemedir. “Sonra bakarım”, “Şu dönem geçsin”, “Biraz rahatlayınca…” cümleleriyle yıllar akar. Hayat ilerler, insan kendi hayatına uzaktan bakar hâle gelir.

Ve tam bu noktada çoğu kişi şu yanılgıya düşer:
Sorunun çözümünü daha çok çabalamakta, daha güçlü olmakta, biraz daha dayanmakta arar. Oysa sorun çoğu zaman güçsüzlük değil; yönsüzlüktür. İnsan ne istediğini unuttuğunda, neye yetişirse yetişsin eksik hisseder.

Ve burada küçük ama önemli bir itirafta bulunmam gerek.  Bu soruları bir yaşam koçu olarak soruyorsam, hayatın dışında durduğumu söyleyemem. Ben de yoğun bir hayatın içindeyim. Ben de bazen günün nasıl geçtiğini anlamadan akşamı ediyorum. Yapılacaklar listesi, yetişilecek işler, ertelenen molalar… Yaşam koçu olmak, hayatın temposundan muaf olmak anlamına gelmiyor. Hatta bazen durmayı hatırlatırken kendimi de aynı kalabalığın içinde yakaladığım zamanlarım da olabiliyor.

Ama belki de bu yüzden bu yazıyı bu kadar net yazabiliyorum.
Çünkü mesele mükemmel olmak değil;
mesele, kendini kaybettiğini fark edebilecek kadar dürüst olabilmek.

İşte yaşam koçluğunun hayatımızdaki önemi tam da burada ortaya çıkar.
Koçluk, hayatı değiştirme iddiası taşımaz.
İnsanı dönüştürmeye çalışmaz. Kendini duymasını ve zaten içinde var olan gücü fark etmesini sağlar.
Hayata yeni hedefler eklemekten çok, insanın kendi yerini hatırlamasına alan açar.

Koçluk bazen büyük cevaplar vermez.
Ama doğru soruları sorar. Cevapları öğretmez, sorularla yolu açar, ayna tutar.
İnsan ilk kez yargılanmadan konuşabildiğinde, yıllardır susturduğu tarafları da ortaya çıkar. “Bunu istemiyorum” diyebilmek bile çoğu zaman başlı başına bir farkındalıktır.

İnsanı dönüştürmeye çalışmaz.
Kimseye “daha güçlü ol” denmez.
Kimseye “biraz daha dayan” yükü bindirilmez.
İnsan sadece dinlenir. Ve çoğu zaman, duyulmak başlı başına bir iyileşmedir.

İç sesine alan açan insanın hayatı bir anda değişmez belki.
Ama hafifler.
Sınırlar netleşir.
Herkese yetemediği için kendini suçlamaz.
Kendi ihtiyaçlarını bencillik sanmadan ciddiye almayı öğrenir.

Yaşam koçluğu bir lüks değildir.
Bu çağda, hayatın gürültüsünde kaybolmadan yürüyebilmek için bir imkândır. Çünkü hayat susmaz, tempo düşmez. Ama insan iç sesine alan açmayı öğrenirse, o gürültünün içinde kendini kaybetmeden yaşayabilir.

Ve bazen bir hayatı değiştiren şey;
büyük kararlar değil,
köklü kopuşlar değil;
uzun zamandır sorulmayan o tek sorudur:

“En son ne zaman kendin için bir şey istedin?”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.