Bazen düşünüyorum; insanın en büyük mücadelesi başkalarıyla değil, kendiyle. Bugün bu konuyu seçmemin nedeni de tam olarak bu. Çünkü gerek toplumda, gerek kendi hayatımda gördüğüm en büyük eksikliklerden biri, kendimizi aşmaya dair cesaretimizin giderek azalması. Oysa hayat, sürekli bize bunun gerekliliğini fısıldıyor.
Zaman değişiyor, dünya hızlanıyor, koşullar daralıyor… Ve biz, aynı kalmaya ısrar ettikçe daha çok sıkışıyoruz. Belki de bu yüzden “kendini aşmak” artık bir lüks değil, yaşamanın en temel sanatı. Ben buna gerçekten inanıyorum. Kendi hayatımda da, küçük adımlarla bile olsa, sınırlarımı zorlamaya gayret ediyorum. Çünkü fark ettim ki; sınırlar çoğu kez içimizde çiziliyor.
Konfor alanı iyidir ama orada hiçbir şey büyümez; çiçek bile saksı değişmeden serpilmez.
Sınırları Fark Etmek
Kendimizi aşmanın ilk adımı, sınırlarımızı fark etmektir. Bu sınırlar çoğu zaman dış dünyadan ziyade kendi zihnimizde inşa ettiğimiz duvarlardır. “Yapamam, başaramam, yetersizim” gibi sessiz tekrarlamalar, içimizde görünmez ama güçlü engeller oluşturur.
Çoğu insan, topluluk önünde konuşmak, yeni bir beceri denemek veya farklı bir yol seçmek gibi durumlarda kendi sınırlarını abartılı hisseder. İlk adımı attıklarında ise fark ederler ki, çoğu duvar sadece kendi kafalarında varmış. İşte farkındalık budur: Duvarın gerçek mi, yoksa sadece gölge mi olduğunu görebilmek.
Sınırlarımızın çoğu aslında beynimizin kurduğu ufak tefek oyunlardır. Mesela “yarın başlarım” cümlesi, beynin en çok oynadığı skeçtir.
Küçük Adımların Gücü
Değişim, bir gecede gerçekleşmez. Büyük dönüşümler, genellikle küçük adımların birikiminden doğar. Her gün biraz daha cesur bir karar vermek, konfor alanından hafifçe çıkmak, kendi korkularımızla yüzleşmek; işte gerçek değişimin temel taşlarıdır.
Thomas Edison’un binlerce deneme sonrası ampulü bulması, bunun en bilinen örneğidir. Edison’un dediği gibi: “Başarısız olmadım, sadece işe yaramayan 1000 yol buldum.”
Esprili bir giriş yapacak olursak, kendi sınırlarımızla savaşmak bazen sabah alarmıyla yarışmak gibi… Benim içinse küçük adımlardan biri, sabah alarmını üçüncü değil, ikinci çalmada kapatabilmek oldu. İtiraf edeyim: hâlâ ilk çalmada kalkamıyorum. Ama olsun, değişim sabırla ve küçük adımlarla gelir; hemen hazır olmaz.
Değişim, pratik ve hızlı kahve gibi değildir; sabırla demlenen çay gibidir.
Kendi İç Sesine Kulak Vermek
Kendini aşmak, başkalarının beklentileriyle değil, kendi iç sesimizle yürüdüğümüz bir yoldur. Toplumun dayattığı kalıplar ve normlar, çoğu zaman bizi olduğumuzdan farklı göstermeye zorlar. Ama gerçek özgürlük, kendi sesimizi duyduğumuzda başlar.
Benim içinse bu yolculuk; her fırça darbesinde, yazdığım her şiirde, kaleme aldığım her metinde, tasarladığım her ürünle hayat buluyor. Çünkü hayal gücümle yeteneğimi bir araya getirdiğimde, onların yalnızca bir uğraş değil, hem ruhsal hem de reel dönüşümün ve üretkenliğin kapısı olduğunu görüyorum.
Dönüşümün Sessiz Gücü
Kendi sınırlarını aşan kişi, çoğu zaman bunu yüksek sesle ilan etmez. Dönüşüm, sessiz ve derin bir süreçtir. İnsan içten içe değişir, eski alışkanlıklarını bırakır ve hayatı daha derin bir farkındalıkla yaşamaya başlar.
Tıpkı Anadolu’nun köylerinde, okuma-yazma bilmeyen kadınların açılan kurslara sessizce koşması gibi… O kadınların çığlığı yoktu ama sessiz değişimleri, toplumu dönüştüren en büyük gücü yarattı.
Kendini aşmaya çalışırken tökezlemek mi? Hiç sorun değil. Zaten kimse koşmayı düşe kalka öğrenmeden becermedi.
Kendi Özgürlüğünü Yaratmak
Kendini aşmak, bir varış noktası değil, sürekli bir yolculuktur. Her adımda biraz daha özgürleşir, biraz daha kendin olursun. Sınırlarını fark ettiğinde, onları aşmak için cesur olduğunda; değişim, korkutucu olmaktan çıkar ve yaşamın en doğal akışı haline gelir.
Hayat, çoğu zaman bizi kendi sınırlarımızla yüzleşmeye zorlar. Kimimiz bu sınırları görünmez duvarlar gibi hisseder, kimimiz ise onları aşmanın yollarını arar. Kendini aşmak, sadece büyük adımlar atmak değil; küçük seçimlerde, sessiz kararlarda, her gün kendi iç dünyamızla yüzleşmekte gizlidir.
Ve ben şunu biliyorum: Gereksiz dedikodularla, boş sohbetlerle ya da lüzumsuz uğraşlarla vakit harcamaktansa, zamanımı kendim, çevrem ve toplum için düşünerek, araştırarak ve öğrenerek değerlendirmek bana rehber oldu. Hayal gücümü fırça darbeleriyle, şiirle, yazılarım ve tasarım ürünlerimle ifade etmek, değişim yolunda attığım küçük adımların bir parçası oldu. Her eserim, küçük bir adım da olsa, sınırlarımı zorlamaya ve yaratıcı yolculuğumu derinleştirmeye yönelik bir denemem. Ve herkes, kendi yolunda, kendi çabasıyla bu sınırları aşabilir ve kendi üretkenliğinin kapısını aralayabilir