Kadın diye yazarız; Anadolu kadını, Toprak Ana diye okuruz.
Anadolu demek, bereketin, hayatın ve emeğin ta kendisidir. Toprak demek, sabırla büyüyen umutlar; Anadolu ise kadındır. Çünkü Anadolu’nun her karış toprağı, Toprak Ana gibi bir kadının sevgisiyle yoğrulur.
Kadın, Yaradan’ın en ince dokunuşu, hayatın ve umudun ilahi armağanıdır. Onun varlığı, bu dünyaya düşen bir rahmet damlasıdır. Anadolu’yu anlatmak demek, toprağın ve kadının hikâyesini anlatmaktır. Toprak kutsalsa, kadın bu kutsallığın yaşayan gücüdür.
Bizim ülkemizde Anadolu dediğin, haritada bir yer değildir yalnızca. Anadolu, sabahın ilk ışığında tandır başında ekmek kokusudur; çatlamış toprakla yağmurun buluştuğunda yükselen kokudur. O toprak ki yalnızca buğday yetiştirmez; sabrı, bereketi, hayatı büyütür. Ve o toprağı yoğuran, duasıyla bereketi çoğaltan kadındır.
Anadolu’yu haritadan silsen, geriye taş ve toprak kalmaz. Sırtında bebeğiyle tarlaya giden kadınların duası kalır. Kimse görmez ama toprak, en derin sessizlikte bile bir şeyler anlatır. Yağmuru beklerken suskun kalır, suyu görünce kokusunu bırakır. Anadolu’nun kadınları da böyledir; susar ama sessizliklerinde bile bir şeyler büyütürler.
Toprak nasıl kokusunu yağmurla paylaşırsa, kadın da sevgisini ekmekle, dokunuşla, bir tas çorbayla paylaşır. Ve belki de dünyanın en sessiz şarkısını toprakla kadın birlikte söyler: yaşatmanın şarkısı.
Toprak çatladığında içinden bir filiz çıkarabiliyorsa, kadının kırıldığı yerden de hayat sızar. Anadolu kadınları, ekmek yoğurur, buğday ayıklar, biriktirdikleri tohumlardan, nice yeni filizler yeşertirler. Adeta insanlığı, toprağı ve kısaca dünyayı yaşatmak için yaşar, kimseye, şikâyet etmeden, kimseyi yormadan yapar. Çünkü o bir Anadolu kadınıdır. Bilir ki teri toprağa karıştığında ekmeğe dönüşür; sabrı yeni bir nefese, yeni bir hayata dönüşür.
Dünya nice savaşlar, yokluklar gördü; ama Anadolu kadınının cesurca verdiği mücadele, en gür sesiyle tarihte yerini aldı. Çünkü o, savaşta cepheye ekmek taşırken bile cesaretin adını yeniden yazan, dünyaya kahramanlığın en zarif halini gösteren bir yürekti. O yüzden dünyada ona “Türk Anadolu Kadını” derler; adı bereketle, cesaretle ve sabırla anılır. Tıpkı Nene Hatun’un sessizce vatanını savunması gibi… Toprak ve kadının ortak sırrı, kuraklıkta bile umudu saklamaktır. Elif Ana’nın avuç avuç tohumları yeniden toprağa ekmesi gibi… Dünyanın en güzel kahramanlık hikâyeleri Anadolu kadınlarının sessiz adımlarında saklıdır; çünkü onlar savaşa bile hayat taşımayı bilen yüreklerdir.
Ayni Anadolu kadını, ekin başaklarının sararmasını beklerken sabırdır. Kadın… Sadece bir kelime değil, yaşamın kendisi gibi derin, güçlü ve bereketlidir. Toprağa benzer; sessizce hayat verir, kök salar, sabırla büyütür ve varlığını her an yeniler. Bu denli doğal ve vazgeçilmez bir bağ, binlerce yıl öncesinden gelen kadim bilgeliğin içinde yankılanır. Başka kültürlerden örnek verecek olursak, Maya halkının Ay ritüellerinde Toprak Ana’ya fısıldadığı dualarda dendiği gibi; “Bizi su gibi temizle, dolunay gibi tamamla, rahmimizi tohumlara yuva et.” Onlar için Ay, gökteki anneydi, bereketin sessiz şarkısını taşırdı. . Tıpkı Anadolu kadınlarının sabrı ve emeğiyle toprağa fısıldadığı sessiz dualar gibi. Maya kadınları Ay’a bakıp dua ederken, Anadolu kadınları başını toprağa eğer, elindeki tohumu, bereket duasıyla birlikte toprağa bırakır. Kadının doğayla kurduğu kutsal bağın sessiz ve derin bir yansımasıdır. Binlerce kilometre ötede bile kadın ve toprak arasındaki bağ aynı sırra dayanır: Hayatı yaşatmak gibi.
Kadın ve toprak dendiğinde, her ikisi de ne kadar ezilirse ezilsin, içlerinden yeniden filiz verecek bir umut saklar. Bu yüzden Anadolu’da kadın olmak, toprağın sabrını öğrenmektir; bir tas çorbayı bölüşmek, bir avuç tohumu saklamak, sessizce dua edip yeniden ekmektir.
Bir milletin ayakta kalabilmesi için önce kadınlarını, sonra toprağını koruması gerekir. Kadın, Allah’ın bu topraklara bahşettiği en kıymetli lütuftur; sabrı, sevgisi ve dirayetiyle hayatı kutsayan bir rahmettir.
İslam inancında da kadının yeri yücedir. Peygamberimizin dediği gibi:
“Cennet annelerin ayakları altındadır.” Bu söz, kadınlar için söylenmiş en anlamlı ve değerli sözlerden biridir. Çünkü gerçek cennet, sevgisiyle, sabrıyla, emeğiyle bu dünyaya yön veren kadınların varlığındadır. Onlara gösterdiğimiz saygı, aslında kendi cennetimize attığımız en sağlam adımdır.
Atatürk’ün “Dünyada her şey kadının eseridir.”sözü, kadının toplumda üretici, kurucu, geliştirici rolünü ve emeğini saygıyla yücelten en kapsayıcı sözlerinden biridir. Çünkü kadın, hayatın ilk nefesidir; bir tohumun toprağa tutunuşu, bir çocuğun yürümeyi öğrenişidir. Sadece doğurmaz, büyütür; sadece susmaz, sesiyle yollar açar. Tarihin en sessiz anlarında bile bir toplumun vicdanı olmuş, savaşlarda cepheye mermi taşırken de, kalem tutarken de geleceği elleriyle inşa etmiştir. Kadın olmadan dünya eksik ve nefes yarım kalır. Kadın, her ailenin, her toplumun ve dünyanın görünmeyen omurgasıdır.
Bu yüzden diyorum ki; KADIN DİYE YAZILIR, TOPRAK DİYE OKUNUR.
Berrin Kupik
TOPRAĞIN TERİ: KADIN
Toz toprak arasında bir kadınsın,
Terinle yeşerttiğin bu vatansın.
Suskunluğunda saklıdır sabrın,
Ezanla karşılarsın, güneşedir çağrın.
Sonra tandırın dumanında tadın,
Adınla özleşir bu Anadolu’n.
Yağmur duasıyla yeşerir toprağın,
Kavruk tenine bakmadan tüm çabaların.
Gücün topraktan, bereketin duadan,
Tohumla yeşeren bir sırrı yaşatan.
Adın, toprak anadır her kadın,
Allah’ın sunduğu en büyük lütuftan,
Dünyayı ayakta tutan kadınsın.