Benim gibi detaylara önem veren biri için, güzellikleri fark etmeden geçmek neredeyse imkânsızdır. Detaylar, sadece küçük ayrıntılarda değil, evrenin fısıldadığı gizli hikâyelerindedir. Çünkü her şeyin içinde bir anlam, bir mesaj, bir hikmet gizlidir. Bazen bir kelebeğin kanadında, bazen bir su damlasının ferahlığında, bazen de alınan her nefesin şükründe.Sen de bir an dur ve etrafına bak. Her şeyin bu kadar kusursuz olmasının bir nedeni yok mu? Tesadüf olabilir mi? Ya da bu, büyük bir sanatçının muhteşem dokunuşlarının izleri mi?
Hayat, gözlerimizin önünde bir sanat galerisi gibi açılıyor. Her bir yaprak, her bir çiçeğin zarafeti, her bir damla suyun etkisi; hepsi Tanrı’nın benzersiz sanatının birer yansımasıdır. Bazen bir bulutun şekli, bazen bir rüzgârın melodisi, bazen de kuşların ahenkli danslarındaki zarafeti… Her şeyde derin bir anlam ve bir ilahi dokunuş vardır. Tüm bu muhteşem yaratılış, sadece bir tesadüf değil, bir sanatın ve hikmetin eseridir. Peki, bu muazzam sanatın içinde nasıl bir anlam bulmalıyız?
İşte, her bir zerrede gizli olan o eşsiz güzellikleri görmek, bizlere hayatın ne kadar kıymetli ve derin olduğunu hatırlatıyor.
Doğa, sadece bir manzara değil, içindeki her zerresiyle muhteşem bir sanat eseri. Bu güzellikleri görmek ve her şeyin içinde bir mucize olduğunu fark etmek, bize hayata farklı bir açıyla bakma fırsatı sunuyor.
Bazen dünyayı fark etmeden acele ile geçerken, gözlerimiz sadece görmek istediklerimizi veya göz alıcı şeylere odaklanır. Ben, her küçük ayrıntıda bir güzellik saklı olduğunu ve Tanrı’nın sonsuz gücünün ve sevgisinin tezahürü olduğunu canı gönülden hissediyorum. Eğer etrafımıza dikkatlice bakar ve düşünürsek, onun yaratıcı gücünün ifadesi olduğunu anlarız. Böylesine mucizevî bir yaratıcılık, hiç kuşkusuzdur ki Tanrı’nın muhteşem kudretinin bir yansımasıdır.
Her gün gökyüzüne bakmak için bir sebep ararız. Oysa başımızı kaldırıp görebilirsek, o evrenin Tanrının muhteşemliğine açılan bir penceresinin olduğunu anlarız. Çünkü Tanrı, orada muazzam bir sanat sunar.
Eminim hepimiz zaman zaman şunu düşünmüşüzdür;
Milyarca insan var. Hiçbiri birbirinin aynısı değil. Herkesin parmak izi farklı. DNS’sı bile eşsiz. Sence bu tesadüf mü? Bence asla… Tanrı insanı nasılda ince ince işleyerek, bir sanat eseri olarak dünyaya getirmiştir. Aynı zamanda bizler, düşünerek, hayalleri gerçeğe dönüştürerek, dünyayı değiştirebilen varlıklarız.
Evet, dünyada ünlü düşünürler ve yazarlar, Tanrı’nın sanatı, doğa estetiği ve yaratılışın derin anlamları üzerine kitaplar yazmışlardır. Sözlerimi birkaç örnekle desteklemek isterim.
Mevlana, “ Bütün evren bir kitaptır. Birini anlayan, hepsini anlar.” Sözüyle, evrenin bir sanat eseri gibi düzenlendiğini ve insanın her şeyde bir mana arayarak, Tanrı’nın kudretini görmesi gerektiğini savunmuştur. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu vurgulamıştır.
Atatürk, doğadaki güzellikleri ve düzeni, anlamanın ve keşfetmenin ancak ilim ve bilimle mümkün olduğunu savunmuştur. Bu, doğanın Tanrı’nın eserleri olarak görülebileceği ve onların anlaşılmasının ancak bilgiyle mümkün olacağı anlamına gelir.
Eğitimci, araştırmacı yazar, Prf. Kurt W. Fischer, “The Aesthetics of the İnfinite” kitabında doğanın estetiği ve Tanrı’nın yaradılışındaki sonsuz güzellikleri incelemektedir. Fischer, estetik anlayışını Tanrı’nın yarattığı dünyaya bağlar ve doğanın insan ruhu üzerindeki etkilerini keşfeder.
Sanat Perspektifi açısından sanatçılar ise, yaratıcılığın Tanrı’dan ilham alarak ortaya çıktığını düşünmüşlerdir. Van Gogh’un doğa manzaraları, Tanrı’nın sanatını takdir eden birer örnektir.
Bu güzellikler, ruhumuzu nasıl da derinden etkiler ve içsel dengeyi bulmamıza yardımcı olur. Doğayı sanat olarak gördüğümüzde, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir yolculuğa çıkmış oluruz.
Evrenin mucizesi, en küçük yapı taşlarından en büyük galaktik sistemlere kadar her şeyin mükemmel bir düzen içinde olması bir rastlantı olabilir mi? Bir atomun içindeki hareket, bir galaksinin yörüngesindeki muhteşem dans kadar karmaşık ve mükemmeldir.
Tanrı’nın, yaratıklarındaki bu mükemmellik, insanın bilinçaltına dokunur, ona huzur ve güven verir. Yaratılan her canlının, her zerresi bize Tanrı’nın kudretinin büyüklüğünü her seferinde hatırlatır.
Doğayla kurduğumuz bağ, ruhsal iyiliğimizi hatırlatırken, aynı zamanda Tanrının sonsuz gücünü taktidir etmemize de olanak sağlar. Tanrı’nın yarattığı her şey, ona duyduğumuz saygıyı ve sevgiyi derinleştirir, bu da hem bireysel huzurumuzu hem de toplumsal iyiliğimizi güçlendirir. Beynimiz, doğadaki ve etrafımızdaki muhteşem güzellikleri gördüğümüzde bile rahatlar ve endorfin, dopamin gibi mutluluk hormonları salgılar. Bunların dışında ise, yaradılışındaki neden ve nasıllarını anladıkça, insanı pozitif yönde etkiler. Sonuç olarak, doğa ve yaradılış estetiği, yalnızca hem ruhsal, hem de fiziksel iyileşmenin bir kaynağıdır.
Bilim adamlarını bile şaşırtan kuşlar, haritası yok, pusulası yok, hava tahmini yapan bir programı yok. Ama yine de her yıl binlerce kilometre uçup, hiç şaşmadan yollarını buluyor ve aynı yere varıyor olması bize çok şey anlatıyor. Üstelik rüzgârlar değişse de, fırtınalar çıksa da…
Bu bakış açısı, çevresel farkındalığın artmasına ve korunmasına yardımcı olur. Dolayısıyla, evrenin muhteşemliğinin bilincine vardıkça, Tanrı’nın sanatına daha da duyarlı olmamız gerekiyor.
Her bir bakış açısı, doğayı ve yaratılışı bir sanat eseri olarak görmek için farklı yollar sunar. Bu, insanın dünyayı, kendisini ve yaşamını daha derin bir anlamla kavramasına yardımcı olabilir.
Kısacası bizler, bilinen ve bilinmeyen arasındaki ince çizgide yürüyen varlıklarız. Evreni keşfettikçe, kendimizi anladıkça, he şeyin tesadüften çok daha büyük bir plana ait olduğunu görüyoruz. Bir karıncanın damarlarında saklı mükemmellikten, gökyüzünde şaşmadan yolunu bulan kuşlara kadar her şey, Yaradan’ın izlerini taşıyor.
Ve işte o zaman fark ediyoruz: Bizim de içimizde bir pusula var. N e kadar uzaklaşırsak uzaklaşalım, ne kadar kaybolduğumuzu sanırsak sanalım, o hep aynı yeri gösteriyor. Sevgiyi, merhamet, ve sonsuz kudreti… Tanrımızı.
Ona duyduğumuz minnet, keşfettikçe büyüyor. Çünkü anlıyoruz ki, biz sadece bu dünyada var olmak için değil, onu anlamak, sevmek ve şükretmek için buradayız.