Adam parkta insanları gözlemledi. Her gördüğü insanın yüzünde bir masal okudu. Kimi kıymetli, kimi de “olmasaydı da fark etmez” dedi.
Bankta, bir ağacın altında bir günün ömrünü nasıl geçirdiğini düşündü mü, hesapladı mı bilemedim.
Geçmiş ve gelecek usulca adamın yanına gelip oturdu.
Geçmiş, “Ne yaşadıysan şahidim ben sana. Sorgulayıp ‘keşke’lerle geçirme anını; sen kederinle, ben ise çaresizliğimle kalırım. İyisi mi? Bak, gelecek de gelmişken iyi kulak ver sözlerine.” dedi.
Gelecek, gülümseyerek adama seslendi:
“Tuhafına gidebilir ama benim de geçmişten pek bir farkım yok. ‘Yarın ne olacak?’ deyip şimdiki anını heba etme. İyisi mi? Şimdiki anı değerlendir, yaşamaya bak. Yaşamın gizemi ne geçmişte ne de gelecektedir. Bak, halimizi gördün. Zamana dair kör ve sağırız. Bak, şimdi geçmiş ile beraber gideceğiz. Sen ve an ile baş başasınız. Ama, fakat, işte yapamıyorum, unutamıyorum ya da ‘güzel günler beni bekliyor’ deme. Yaşa, sadece bu anı yaşa. Yaşam işte bu andadır.”
Deyip geçmiş ve gelecek birden kaybolurlar.
Adam yerinden kalktı, ağaçtaki öten kuşa “Merhaba!” dedi.
“Bunca zamandır nasıl oldu da seni göremeyip, duymamışım? Görmediğim tüm kuşlara selamımı ilet.”
Kuş, daldan kanat çırparak gökyüzüne doğru gider.
Adam, kuş gözden kayboluncaya dek öylece bakınıp durdu.
Bir kuş kanadı, adamın artık anı yaşamasına sebep oldu.