Sesim kısılmıştı ama zihnimde karmaşa vardı. Anlaşılan, trafik yoğundu. Zincirleme kazalar oluyordu. Daha az hasarla ortadan çıkmak istiyordum. Evet, zamana ihtiyacım vardı. Kendimi, kalıplaşmış bedenimin içinde tutsak hissediyordum. Kendimi gerip açmak istediğimde üstüme toprak atıyorlardı. Bu dar kafesten çıkmak istedikçe nefes almama izin vermiyorlardı. Hayatın yaşama aşkından bir parça bırakmayacak kadar bencilce yarışıyorlardı.
Israrla kırıntıları toplamaya çalışıyor, kalıplaşmaya yüz tutmuş bedenime bir damla su değmesi için sessiz çırpınışlar veriyordum. Gitmek istiyordum. Kaybolmak, pınarlarda erimek istiyordum. Ruhumu özgürleştirmek… Zihnimin acımasızlığı bedenimde iz bırakarak, kimine göre sanat gibi narin bir eser, kimine göre ise emekle harmanlanmış, kullanılıp atılan kırışık bir kâğıt gibi ilham veriyordu. Bu izler, düşüncelerimin aynası olmuştu.
Kalbimin ağırlığıyla kıvrılıp, ter zerrecikleri dökmüş bedenime tuz serpiyordum. Çığlıklarım kuş olup kanat çırparken, bedenim zihnime saygı duyarak savaşıyordu. Tüm hücrelerim ecel terleri döküyordu. Yaşama aşkıyla güçleniyor, ateşine odun atarak canlanıyordu. “Pes etmek fıtratımızda yok,” diyorlardı.
Elimde, Kürdistan gibi harabeye dönmüş çugaram, düşünce karmaşasından nasibini almıştı. Afrika çöllerinde ot bulmak için diyar diyar dolaşan bir keçi gibiydim. Hakikatin çocukları olan bizlerin karşısında, nereye kaçacağınızı bilemiyordunuz! Gerçekliğin karşısında, denizden çıkan balık gibiydiniz.
Yaşananların yanında çugaram sadece iz bırakmakla yetiniyordu. Halkıma yapılan işkencenin yanında, kül kadar etkisiz kalıyordu. Kürdistan gibi tütün kokuyordu. Her seferinde havasına, suyuna, doğasına, insanına hasret kaldığım o yaşam coğrafyasından geriye yalnızca yangından kalan dumanlar yükseliyordu.
Halkımın yaralarını sarmak ister gibi çugaramı sarıyor ve sizlere sesleniyordum:
“Siz hiç düşündünüz mü bizleri, bizim sizleri düşündüğümüz kadar? Susun! Konuşmayın lütfen. Dinleyin. İsyanım var; tüm insanlık adına. Bedenim çürüyor, zevkimin harmanlanmış kırılganlığında. Kavgam, olmayan insanlığınıza; var edemediğiniz özünüze.
Ben özgürlüğü, haksızlığa boyun eğmeyerek değerli kılıyordum. Zihnimizi çalıştırmaktan korkan bizler, sonunda cehaletten ölüp, köpeklerin mezarımıza işemesini bekleyeceğiz.”
İdeolojiler uğruna yitirilmiş canlara, koklayıp hasret kaldığım memleket gibi güzel insanlığa selam olsun.