enflasyon emeklilik ötv döviz otomobil sağlık

EDEBİYATIN TOPLUMA YANSIYAN YÜZÜ – EDEBİYAT, SADECE KELİMELER İLE DEĞİL, YAŞAM İLE KONUŞUR

Yayınlama: 20.03.2025
5
A+
A-
HAYATTIN LABİRENTİNDE Sanat, Felsefe, Edebiyat, Kültür ve Yaşam. Yazar, Şair, Ressam, Yaşam Koçu

Edebiyat dediğimiz şey, aslında bir toplumun aynası gibidir. Yani ne kadar derinlemesine bakarsanız bakın, orada her birimizin izini görürsünüz. Bir yazar, toplumun acılarını, sevinçlerini, kaygılarını bazen farkında bile olmadan yazar. O yüzden bir romanı okurken, aslında sadece hikaye dinlemiyorsunuz. Bir dönemin, bir yaşam biçiminin, bir toplumun ruhunu da okumuş oluyorsunuz.
Hani derler ya, “ Edebiyat gerçekleri görmektir.” Gerçekten de öyledir. Bir yazarın yazdığı bir cümle, o dönemin bir parçası aslında. Mesela bir şiir belki birkaç satırda, yüzlerce sayfada anlatılacak bir toplumsal gerçeği dile getirir. Edebiyat sadece sözcüklere değil, o sözcüklerin altındaki fikirlere de bir toplumu dönüştürür.
Edebiyat, bize yalnızca dış dünyamızı anlatmadığı gibi, aynı zamanda iç dünyamızı da sorgulamamızı sağlar tabi ki de. Okudukça, yazdıkça toplumda olanı daha net görürüz bence. O yüzden edebiyat, toplumun ruhunun derinliklerine inebilen tek araçtır diye düşünmek lazım.
Bazen bir yazarın kaleminden, ortaya öyle bir yazı çıkar ki, insanlar yıllar sonra o metni okurken kendilerini keşfederler ve sorgularlar. Hatta bence, en önemlisi, edebiyat toplumu yalnızca yansıtmaz, üstelik onu daha ileriye taşır.
Aslında edebiyat, bir toplumun ruhunun aynasıdır demiştik, aynı zamanda da vicdanıdır demek lazım. Yüzyıllar boyunca, edebi eserler hem bireysel, hem de toplumsal yaşantıyı, insanın iç dünyasını yansıtmanın yanı sıra, o dönemin sosyal, kültürel ve siyasal yapısını da gözler önüne sermiştir. Bir romanın, şiirin ya da tiyatro oyunlarının, yalnızca sanatla ilgili değil, aynı zamanda dönemin toplumsal yapısını anlamada da kritik bir rolü vardır diye de düşünmüşümdür.
Toplum edebiyatla sürekli bir etkileşim içindedir. Her edebi eser, o dönemin şartlarına insanların yaşadığı zorluklara ve sevinçlere, değer yargılarına ve düşünsel eğilimlere dair derin izler taşır. Yazarlar, içinde bulundukları toplumu sorgularken, toplumsal gerçekleri kelimelere dökerek, var olan sosyal yapıyı eleştirir ya da kutlarlar. Bu anlamda edebiyat, bazen bir ayna gibi toplumun yüzünü gösterir. Bazen de bir yol gösterici olarak yeni fikirlerin yeşermesine zemin hazırlar.
Edebiyatın toplumsal işlevi, bireyleri hem kendi iç yolculuklarına çıkarmalarına olanak tanır. Hem de onları daha geniş toplumsal bağlamda düşünmeye sevk eder. Örneğin, Türk edebiyatı tarihine baktığımızda, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal gibi yazarlar, köy hayatını, işçi sınıfının mücadelesini ve toplumsal adaletsizlikleri işleyerek, toplumsal sorunları görünür kılmayı başarmışlardır. Her bir eser, bir dönemin felsefi ve sosyo-ekonomik sorunlarını derinlemesine sorgular.
Sonuç olarak, edebiyat, toplumsal gerçekliği anlamamıza yardımcı olur. Toplumu şekillendirir ve toplumsal farkındalığı arttırır. Bir toplum ne kadar kendisini edebiyat ile ifade edebilirse, o kadar güçlü bir kimlik ve kültürel derinlik kazanır. Edebiyat ve toplum arasındaki bu karşılıklı ilişki, her zaman canlı ve dinamik bir şekilde varlığını sürdürmeye devam edeceğine yürekten inanmışımdır.
Edebiyatın topluma yansıyan yüzü, bazen aydınlatıcı, maalesef ki, bezen de gölgelendirici olabiliyor. Buna ancak, edebiyatın kötüye kullanılması veya yanlış anlaşılmasıyla ortaya çıkabilir diyebiliriz. Edebiyatın dili bazen de ne acıdır ki, ırkçılığı, ayrımcılığı, şiddeti ve benzeri gibi olumsuz temalarla işleyerek etki altına alabilir ve bu tür olguları normalleştirebilir. Dinler arasında ayrımcılığa neden olacak şekilde kullanabilir. Cinsiyetçiliği teşvik eden bir dil kullanmak, toplum barışına zarar verebilir. Eğer bu tür eserler yaygın bir şekilde kabul görürse, toplumda kutuplaşma ve gerilmeler artabilir. Edebiyatın topluma hem olumlu, hem de olumsuz etkileri olabilir. Eserlerin nasıl kullanıldığına bağlıdır. Maalesef ki, bazı eserler, gerçekleri yansıtmaktan çok uzak olabilir ve kişilerde hayal kırıklıkları yaratabilir. Böylesine kötü örneklerin, toplum üzerinde olumsuz etkilerinin yaşanmamasını dileyelim. Ayrıca, edebiyatın gücünü kişilerin ve toplumun en olumlu şekilde gelişimi açısından doğru yönde kullanılmasına katkı sağlamak hepimizin görevi olmalı.
Albert Einstein’ın edebiyatla ilgili sözü ile devam edelim.
“ Edebiyat, insan zihninin evriminde en önemli araçlardan biridir.”
Edebiyatın gücü, yalnızca kelimelerle değil, kelimelerin derinliğinde ve yarattığı dünyalarda yatar. Aynı zamanda farklı kültürlerden ve yaşam biçiminden de bize bir pencere açar. Bir de edebiyatın oldukça büyülü bir dili olduğu gibi, her yazarın da kendine özgü bir dili vardır.
Buna, yazarı tartışılan ama Ernest Hemingway,e atfedilen bir öyküyü, güzel bir örnek olarak vermek isterim.
Hemingway, kısa ve öz yazım tarzıyla ünlüdür. Hemingway, yazılarında her zaman fazla kelime kullanmaktan kaçınır, çünkü daha fazla kelimenin “ gerçekten ne demek istediğini” gizleyeceğine inanıyordu. Bir keresinde, altı kelimelik ünlü bir hikaye yazmıştı: “ For sale: baby shoes, never worn.” ( Satılık: bebek ayakkabıları, asla giyilmedi.) Bu kadar kısa bir cümlede, bir hayatın derin drama ve duygusal yükünü taşımayı başarmıştı.
Friedrich Nietzsche’ nin güzel bir sözü ile de tamamlayalım isterim.
“Kitaplar, yaşamı anlamak için başvurulacak birer haritadır; onları okurken biz hayatın içinden geçeriz.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.