Gazze’de insanlık ayaklar altına alınmışken hâlâ barış deniliyor.
Yıkımın, ölümün ve sessizliğin ortasında barış kelimesini telaffuz etmek, vicdanla alay etmektir.
66 bin, kimilerine göre çok daha fazla insan şehit edilerek yok edildi.
Yerle yeksan edilen şehirlerle birlikte umutlar da yok oldu.
Geride kalanlar için ne gözyaşı kaldı ne de umut; acı bile tükenmiş bir sessizliğe dönüştü.
Bu halk sistemli biçimde yok edildi; çocuklar, anneler, babalar toprağa karıştı.
Şimdi, birkaç esir serbest bırakılacak ve kalan Filistinliler Gazze’yi terk edecekmiş.
Buna barış diyorlar…
Oysa bu, sadece sessizliğin diğer adıdır.
Bu tablo, sadece bir katliamın ötesindedir; sistemli soykırımlar bu halkı ekmek alamayacak duruma getirdi.
Planlı politikalar ve uygulamalar, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamasını engelleyerek bir yok etme politikasını yürütüyor.
Bunun adı yalnızca şiddet değil, organize bir insanlık krizidir.
Sessiz kalmak ise bu halkın karşı karşıya olduğu zulme ortak olmaktır.
Eğer bu tabloya barış deniyorsa, kelimelerin de insanlık kadar öldüğünü kabul etmek gerekir.
Gazze bugün sadece bir coğrafya değil; dünyanın vicdan testidir.
Ve ne yazık ki insanlık bu sınavda bir kez daha sınıfta kalmıştır.