Değerli dostlarım merhaba, kaleme aldığım “Dicle havzasının gizli hazineleri keşfi” adlı turizm makale serisinin yeni bölümünü siz değerli dostlarımla paylaşmaktan onur duyuyor, baki sevgi ve saygılarımla selamlıyorum…
CEHENNEM DERESİ’NE GİZLENMİŞ CENNETLER: YARBAŞI, KAYI, ÇUKURLU VE BEĞENDİ
Dicle havzasının ortasında İdil, Midyat ve Dargeçit’i birbirine bağlayan Cehennem Deresinin derinliklerinde, sessizlik dev kayaların omuzlarında yükselir. Ancak bu sessizliği bülbüllerin yankılanan melodileri böler; her yankı, vadinin gizli ruhunu uyandırır. Sanki bu sesler, kayaların kalbine fısıldayan birer şiir, kayaların kollarında yankılanarak geri dönen birer duadır. Vadi, gece karanlığında sessizce nefes alır, bu nefesi yalnızca doğanın melodileri besler. Vadinin adı, zor yolları ve dik yamaçlarından gelir; “Cehennem Deresi.”
Yarbaşı köyünden vadiye inmek, altı yüksek araçların zorlu yolculuğu, keskin virajlar ve dik yokuşlarla bezenmiş zahmetli bir serüven gerektirir. Yürüyerek bin metreyi aşmaz belki bu mesafe, ama her adımda doğanın sessiz fısıltılarına kulak verirsiniz. Vadinin en yüksek noktasına çıkıp etrafınıza baktığınızda, doğanın kudretiyle yüzleşirsiniz.
Gabar ve Fındık Dağları kuzeyde, Botan Çayı’nın kıvrımları ise doğuda karşınıza çıkar. Baharın taze nefesi, bu büyüleyici manzarayı bir sanat eseri gibi işler, Yüce Mevla adeta dünyanın en büyük çanağını yaratmıştır burada. Vadi, hayatın kadim sırrını saklayan bir kevgir gibidir. Vadinin en alt noktasına vardığınızda, karşınıza dört yüz metre yüksekliğinde ve üç kilometre uzunluğunda yekpare bir kaya çıkar.
Bu dev kayanın yüzeyinde, insan elinin izlerini taşıyan mağara evler belirir. Yekpare kayanın tepesinde ise, ‘’oli’’ adı verilen tek başına bir mağara evi bulunur. Bu devasa kaya, zamanın belleğinde yer etmiş farklı isimlerle anılır: Mıra Navé, Mıra Mla Şeyh, Mıra Ğanokan… Bu isimler, doğanın ve insanın iç içe geçtiği bir tarih gibi vadide yankılanır. Bu vadinin sessizliğinde, on kilometre uzaklıktaki Dicle Nehri’ne akan yirmi üç su kaynağı doğar.
Bir zamanlar otuz kadar su değirmenini besleyen bu kaynaklar, bin yılların izlerini taşır. Balıklar, bu kaynakların derinliklerinde saklanır; Duvsork, Pahnéki, Devzer, Şorabani, bıreki, tortora, zırzırk, devferah, reşoke… Her biri vadinin müziğinde birer nota gibidir. Bu balıklar, yılın Eylül ayında bilinmeyen yerlere göç eder, Nisan’da geri dönerler. Bu gizem, vadiyi bir bilmeceye dönüştürür, cevapları sadece doğanın dilinde saklıdır. Vadi, yüzyıllardır ara vermeden akar, Dicle Nehri ile buluşur, oradan kadim Cizre’ye, Mezopotamya Ovası’na ve nihayet Basra Körfezi’ne ulaşır. Her damlası, geçmişin derinliklerinden bugüne akan bir hikaye taşır.
Cehennem Deresi, aynı zamanda bir efsanenin derin yankılarını saklar: Vadinin en derin noktasında, cinlerin gizemli bir değirmeni olduğu söylenir. Bu değirmenin sesi, bahar aylarında vadinin sessizliğini bozar, doğanın içinde kaybolur. Yaşlı köylüler, bu sesi dinlemek için vadiye gider, cinlerin değirmenini hayal ederdi.
Bu büyüleyici vadiden ayrılıp, İdil ilçesine bağlı Kayı (Hedil) köyüne yöneldiğinizde, tepeye kurulmuş bu şirin ve görkemli köyün manzarası sizi karşılar. Kayı Köyü’ne ulaşmak için, Cehennem Deresi’ni geçip, Peçenek Köyü’nün dik yamaçlarından aşağı inmelisiniz. Vadi boyunca uzanan kanyon, gökyüzüyle birleşir; büyük bir sükunet ve sessizlik hüküm sürer. Bu sükuneti ancak rüzgar ve kuş sesleri bozabilir. Tırmanışın ardından Kayı Köyü’nün zirvesine ulaştığınızda, karşınızda Siirt’in sınırlarını aşan manzaralar belirir: Çiyayé Sité, Çiyayé Mava ve Ilısu Baraj havzası. Kayı Köyü’nün kuzeyinde, bir kilometre uzaklıktaki Mor Basus Kilisesi’ne gitmek üzere planladığınız buluşma gerçekleşir. Kilisenin rahibi sizi sıcak bir karşılama ile ağırlar.
Sekiz bin metrekarelik bir avlunun ortasında yer alan bu kilise, büyük bir onarımın ardından görkemli bir şekil almıştır. Kilisenin tarihi, M.S. 360-364 yıllarına dayanır ve oldukça ilginç bir hikayesi vardır. Pers Kralı’nın kardeşi Abuzard’ın çocukları Basus ve Şuşan, Hristiyan bir öğretmen tarafından eğitilmiş; ancak babaları bu durumu öğrendiğinde, büyük bir öfkeyle üzerlerine saldırır. Sonunda, Mor Basus’un öldürüldüğü yerde bir kilise inşa edilir. Bu tarih kokan köyden ayrılırken, Deviya Fadıl adı verilen Kutsal Meşe Ağacı’nın yanına uğramayı ihmal etmeyin. Bu ağacın ilginç bir hikayesi vardır; rivayete göre Mor Basus’un kanının döküldüğü yere bu ağaç kök salmıştır. Etrafında başka hiçbir ağaç bulunmayan bu meşe ağacı, 388 yılından beri kendini yenileyen bir mucizedir.
Gezinin devamında Çukurlu (Xanduk) köyüne doğru yol alırken mutlaka görülmesi gereken Pir Kureyş (pikureş):Rivayetlere göre, Pir, bir savaştan döndükten sonra mağara evine gelir ve bir süre istirahat ettikten sonra hılvethanesine çekilip seyr-i sülûka dalar. Bu hikaye, Midyat, Dargeçit ve İdil ilçelerinin kesiştiği üç vadide yatan Pir Kureyş veya diğer adıyla Ebülkasım’a atıfta bulunur.
Pir Kureyş’in, Hz. Peygamber’in soyundan geldiği ve Kureyşi olduğu rivayet edilir. Bu kutsal zatın türbesi, İdil’e 30, Dargeçit’e 25, Midyat’a ise 50 km mesafede, üç vadinin kesiştiği bölgede yer almaktadır. Üç vadi, yedi-sekiz kilometre uzunluğunda olup, asırlık meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Çevredeki köylerin sakinleri, bu meşe ağaçlarını Pir Kureyş’in hatırasına saygıdan dolayı kesmemiş ve dokunmamıştır.
Bu nedenle, ağaçlar muhteşem bir yükseklik ve kalınlığa sahiptir ve yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Vadinin eteklerinde yüzyıllar öncesinden kalma harabeler bulunur. Bu harabeler, bir zamanlar burada yaşamış olan halkın bıraktığı izlerdir. Üç vadinin diğer yamaçlarında Pir Kureyş’in dışında beş Pir daha medfundur: Pir’e Derveş, Pir’e Sin, Pir’e Mirada, Pir’e Reş ve Pir’e Del. Her bir türbe, asırlık meşe ağaçlarıyla çevrilidir. Bu ağaçlar, bölgedeki Meşayih’in kutsallığının bir sembolüdür. Özetle, bu üç vadi, tarih ve medeniyet kokan, kutsal zâtların yattığı, doğayla iç içe bir bölgedir. Her biri, bölgenin tarihî ve manevi zenginliğini yansıtan mekânlardır.
Gezinin en önemli duraklarından olan Çukurlu (Xanduk) köyüne vardığınızda, bölgenin en önemli mağara yerleşimlerinden olan Cevara, Başruk, Şapesnan, Xanduk’a Piçuk ve Xanduk’a Mezin yerleşimlerini keşfetme fırsatını bulabilirsiniz. Devamında Beğendi (Gızre) Köyü’ne uğrayarak üç yamaçta yer alan ve yaklaşık 25 yıl öncesine kadar köy halkının yaşadığı yüzlerce mağaradan oluşan mağara evlerini görme ve inceleme fırsatı bulabilirsiniz. Ardından, Leçiyan Ören Yeri’ni ziyaret ederek, benzer yapılarla dolu eski çarşıları ve yüzlerce mağaradan oluşan eski yerleşim yerini keşfedebilirsiniz.
Bu noktadan sonra rotanızın yönü, her köşesi tarih kokan Dargeçit’e yönelecektir. Dargeçit’te Türkiye’nin en önemli barajlarından biri olan Ilısu Barajı,13000 yıllık Boncuklu Tarla, Kilise ve Manastırlar, Ilıca, Apartman mağaralar, Dicle Nehri ve daha birçok doğal güzellik sizi bekliyor. Güçlü Konak yönünde ilerlerken doğanın en cömert halini sergilediği vadileri, şelaleleri, menderesleri, kanyonları keşfetme şansı yakalayabilirsiniz.
Bu coğrafya binlerce yıllık kültürün izlerini taşır. Bu rota, zamanın ötesinde bir yolculuğa çıkarır sizi. Her adımda doğanın, tarihin ve efsanelerin büyüsüne kapılacak, bu büyüleyici vadi ve köylerin derinliklerinde kaybolacaksınız. Bu eşsiz coğrafyaya Kim demiş Cehennem Deresi diye, adına Cennet Deresi demeli, tanıtmalı, memleketimizin ve ülkemizin doğa, tarih ve kültürturizmine katma değer katması için ortak aklın rehberliğinde projeler başlatılmalı.
Kaynakça: Eğitimci-Yazar M.Emin Bozkuş
Halil EL